İçinde bulunduğumuz dünyayı nasıl anlayabiliriz? Evren nasıl davranır? Gerçekliğin doğası nedir?… Bu tür sorular geleneksel olarak felsefe’ ye aittir, fakat felsefe öldü. Felsefe, bilimdeki modern gelişmelere, özellikle de fizik bilimindeki gelişmelere ayak uyduramamaktadır. Bilim insanları, bilgi arayışımızda keşif meşalesinin taşıyıcıları haline gelmiştir.
Stephen Hawking and Leonard Mlodinow
Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow tarafından 2012 yılında yayınlanan “Büyük Tasarım” adlı kitaptaki bu pasaj tartışmalara yol açtı. Felsefe, gerçekliği anlama arayışında bilim tarafından gölgelendi mi? Felsefe sadece mistisizmden ibaret olup bilimsel anlayıştan kopuk muydu?
Gerçekliğin doğasına ilişkin birçok soru modern fizik olmadan doğru bir şekilde yanıtlanamaz. Uzayın, zamanın ve maddenin temel yapısına ilişkin araştırmalar görelilik teorisini ve kuantum teorisini dikkate almalıdır. Filozoflar bunu kabul ederler. Aslında, fizik biliminin önde gelen birkaç filozofu fizikte doktora yapmışlardır. Fakat, fizik bölümleri yerine felsefe bölümlerine katılmayı seçmişlerdir, çünkü bir çok fizikçi gerçekliğin doğası ile ilgili soruları önemsememektedir. Fizik biliminde hüküm süren tutum “sus ve hesapla” : denklemleri çöz ve ne anlama geldikleri hakkında soru sorma, olmuştur.
Fakat, hesaplamayı kavramsal açıklamanın ötesine geçirmek karışıklığa neden olabilir. Örneğin, göreliliğin simgesel “ikiz paradoksu”. Bu paradoksa göre, ikizler birbirinden ayrılır ve daha sonra yeniden bir araya gelirler. Tekrar karşılaştıklarında ikizlerden biri biyolojik olarak diğerinden daha büyüktür. Başarılı bir fizikçi bu etkinin büyüklüğünün hesaplanmasında hata yapmaz.
Büyük fizikçi Richard Feynman bile bu konuya her zaman doğru bir açıklama getiremedi. Richard Feynman “The Feynman Lectures on Physics” kitabında yaştaki farkı bir ikizin yaşadığı ivmelenmeye bağlar: hızlanan ikizin daha genç kaldığını ifade etmektedir. Fakat, bunu tersinin doğru olduğu durumları ve hatta ikizlerin hiç birinin hızlanmadığı, ancak farklı yaşlara ulaştığı durumları açıklamak kolaydır. Hesaplama doğru ve eşlik eden açıklama yanlış olabilir.
Amacınız sadece hesaplamak ise bu yeterli olabilir. Fakat, var olan teorileri anlamak ve yenilerini formüle etmek daha fazlasını gerektirir. Einstein görelilik teorisine, gözlemsel problemlerden çok kavramsal problemleri düşünerek ulaştı. Einstein ilk olarak klasik elektromanyetik teoride açıklayıcı asimetriler ile uğraştı. Örneğin, Einstein’ dan önceki fizikçiler, bir mıknatısın bir bobin telinin yakınında veya içinde hareket ettirilmesi sonucu, bobinde bir elektrik akımı oluşturacağını biliyordu. Fakat bu etki için klasik açıklama, hareket bobinin aksine mıknatısa dayandığında tamamen farklı olacağını ortaya koyuyordu: gerçek şu ki, etki sadece ikisinin göreli hareketine bağlıdır. Açıklayıcı asimetrinin çözümü, klasik uzay ve zaman hesabının reddi ve eşzamanlılık kavramını yeniden düşünmeyi gerektirdi. Yani görelilik teorisi gerektirdi.
Kuantum teorisini kavramak daha da derin bir çalışma gerektirmektedir. Kuantum teorisi “gerçekliğin doğası” hakkında neyi ima eder? Bilim insanları bunun yanıtını kabul etmiyor; hatta mantıklı bir soru olup olmadığı hakkında da anlaşamıyorlar.
Kuantum teorisini çevreleyen problemler matematiksel değildir. Bu problemler teorinin gösterimlerinde ortaya çıkan kabul edilemez terminolojiden kaynaklanmaktadır. Fiziksel teoriler belirsizlikten uzak net terminolojide belirtilmelidir. John Bell “Against measurement (ölçüme karşı)” adlı makalesinde yeterince açık olmayan kavramların bir listesini sunar:
Burada, fiziksel kesinlik için herhangi bir iddiada bulunmayan ve uygulamada gerekli olmasına rağmen formulasyonda kullanılmayan bazı kelimeleri bulabilirsiniz: sistem, aparatlar, çevre, mikroskobik, makroskopik, tersinir, tersinmez, gözlemlenebilir, bilgi, ölçüm.
Kuantum teorisi ders kitapları bu yasak terimleri özgürce kullanır. Fakat en sonunda bir şeyin bir “sistem” ya da “makroskopik” olarak sayılabilecek bir büyüklükte olup olmadığını veya bir etkileşimin bir “ölçme” oluşturup oluşturmadığını nasıl belirlemeliyiz? Bell’in dil hakkındaki titizliği kavramlar hakkındaki endişesinin dışa vurmasıdır. Kesin fiziksel teoriler belirsiz fikirler ile inşa edilemez.
Filozoflar kavramsal netlik için çaba gösterirler. Eğitimleri matematiksel formalizm’ in gerçek dünya hakkında ne önerebildiğini anlamak için belirsizlik hassasiyeti, ifade kesinliği, teorik ayrıntılara dikkat gibi belirli düşünce alışkanlıklarını aşılamaktadır. Filozoflar gündelik tartışmalardaki eksiklikleri ve çıkarımları da ayırt etmeyi öğrenirler. Bu eksiklikler kavramsal takıntılar(dikkate alınmayan seçeneklerin kök salıp büyüyebileceği köşeler) için giriş noktaları sağlar. “Sus ve hesapla” karakteri tartışmalara yönelik bu eleştirel davranışı desteklemez; fakat felsefe destekler.
O halde, felsefe bilime, mistik fikirler değil titiz yöntem önerir. Felsefi şüphecilik, teoriler ve tartışmalardaki kavramsal zayıf noktalara odaklanır. Alternatif açıklamalar ve yeni teorik yaklaşımların keşfedilmesine teşvik eder. Filozoflar, dilin algılanması güç belirsizliklerine ve neyin neyi izlediği üstüne düşünmeyi saplantı haline getirirler. Bir disiplinin temelleri güvende olduğunda bu zarar verici olabilir. Fakat, güvenli temellere (veya yeni temellere) ihtiyaç duyulduğunda, eleştirel inceleme ilerleme sağlayabilir. Neyin değiştirilebilir veya vazgeçilebilir olduğu tavsiye bile edilse, kuantum teorisi ile genel rölativitenin birleştirmenin yollarını aramak, bu teorilerin temel kavramlarının kolay anlaşılan kısımlarından fayda sağlayacaktır.
“Epistemoloji” olarak adlandırılan felsefi şüphecilik, felsefenin bir dalı olan bilgi teorisinden doğar. Epistemoloji inançlarımızın temellerini ve kavramlarımızın kaynaklarını araştırır. Çoğu kez gerçekten ne kadar bildiğimiz hakkında şüphe kaynakları ve yanlışlığı kanıtlanabilir örtük varsayımlar ortaya çıkarır. Hawking ile başladıktan sonra son sözü Einstein’ a bırakalım:
Nasıl oldu da doğru olarak tanınmış bir doğa bilimci epistemoloji ile ilgilenmeye başladı? Uzmanlık alanında yapabileceği değerli bir çalışma artık yok mu? Meslektaşlarımın birçoğunun söylediklerini duydum ve bu şekilde hissettiklerini bir çok kişiden sezdim. Bu duyguyu paylaşamam…
Kaynak: http://www.pbs.org/wgbh/nova/blogs/physics/2015/04/physics-needs-philosophy/